“Sınıfsal birlik ve beraberliğe en çok muhtaç olduğumuz şu günlerde...” ya da Kalkınanların adaleti altında kalmaya direnenlere methiye
100724
İmamın Ordusu kitabını yazarken, dokunduğu için yakılan Ahmet Şık 4,5 aydır; KCK Adana sorumlusu olduğu iddiasıyla tutuklanıp halen ifadesi dahi alınmayan Seyithan Akyüz 20 aydır; Devrimci Karargah üyeliğinden tutuklanan, Bilim ve Gelecek dergisi editörü O. Baha Okar 11 aydır; Ozan Yayıncılık'ta bulunmak deliline dayanarak “terör örgütü üyeliği” gerekçesiyle tutuklanan Cihan Gün 7 aydır; Ergenekon terör örgütü üyeliğinden tutuklanıp halen iddianamesi hazırlanmamış olan Odatv imtiyaz sahibi Soner Yalçın 5,5 aydır içerideler.
Bu kişilerin ortak özellikleri nedir, diye düşününce elbette ilk akla gelen AKP politikaları aleyhinde yayıncılık yapmış olmaları. Ancak ben şimdi başka bir ortak özelliklerine dikkat çekmek istiyorum: Abi-adamlar-çalışıyor özelliklerine.
Bugün, 39 tutuklu gazeteci, Türkiye Gazeteciler Sendikası öncülüğünde Tutuklu Gazete'yi çıkardılar. Tutuklu Gazete, Birgün ve Evrensel gazeteleriyle ücretsiz olarak dağıtıldı. F Tipi Cezaevi'ne koysan gene inatla gazetecilik yapan insanlardan bahsediyoruz burada. Cemaatçilerle ilgili yıllardır söylenegelen konformist “Abi adamlar çalışıyor yani sonuçta” ezberini bozmak için bundan iyi zaman olamaz.
Öncelikle; “adamlar” çalışıyor da bize mi çalışıyor? Çılgın Proje'den nükleer santrale, duble yollardan YGS şifrelerine kadar; termik santral projelerinden kadına yönelik şiddetteki astronomik artışa, Metin Lokumcu'nun öldürülmesinden genetiği değiştirilmiş gıdalara verilen izne kadar; adamlar çalışıyor, evet. Adamlar çalışıyor. On binlerce öğretmen atama beklerken, AKP kurmayları dönecek köşe arıyor. Ekonomi kalkınıyor; bir bizler kalkınamıyoruz mübarek.
Dahası, asıl bizler çalışıyoruz. Barış Pehlivan Tutuklu Gazete için kendiyle yaptığı röportajında anlatıyor işte, eşiyle haftada 45 dakika görüştüğünü. Şimdi bu aynı kişi, gazete çıkarıyor: Abi, sanki bu “adamlar” da çalışıyor.
Ha, bizim bu gazeteyi ücretsiz olarak devlet dairelerine ve esnafa dağıtacak paramız yok. Bizim kimseye sınav şifreleri vermeye de niyetimiz yok. Biz değiliz Mustafa Balbay'dan Hatip Dicle'ye kadar, milletvekillerini meclise dahi sokmayan.
Bizler, birbiriyle kavgalı veya en azından anlaşmazlıkları olan, bu ülkenin ilericileri, demokratları, sosyalistleri, devrimcileriyiz. Biz çalışıyoruz. Daha iyi bir dünya için çalışıyoruz elimizden geldiğince. Hem de oldukça zor koşullar altında çalışıyoruz farkındaysanız.
Bu “Abi adamlar çalışıyor” söylencesinin ardından gelen “Yiğidi öldür hakkını yeme” atasözü de eşit derecede konformist. Ne ala memleket! Yiğit olan biziz; biber gazından satırına, otel yangınından işkence odasına, öldürülen biziz; üstelik tüm bunlardan sonra hakkı yenen yine biziz. Nasıl olacak da olacak, aklıma yatmıyor bir türlü.
Yok öyle yağma! Asıl bizim “adamlar” çalışıyor; çalışıyoruz. Hamdiye Çiftçi, Tutuklu Gazete'deki yazısını “Gelin hep beraber bu karanlıkları aydınlatalım. Bu ateş bizi yaktığı gibi sizleri de yakmadan.” diyerek bitirmiş. Ya bizim çalışan “adamlar”a omuz verilecek, el verilecek, yürek verilecek; ya diğer çalışan “adamlar”ın dünyası hepimizi yutacak. “Şakayı bırak... İyice örgütlenmiş ve her şeye kararlı kimseler karşısında bulunuyoruz...” diyordu bir kovboy, Express dergisinin 118. sayısının kapağında. Ben de daha fazlasını söylemiyorum zaten: Bunun karşısında durmak için, şakayı bırakmak gerekiyor, örgütlenmek gerekiyor, kararlılık gerekiyor.