§1. İnsanlık tarihinin en vahim ve en acil sorunu küresel iklim değişimidir. Bu sorun, başka birçok sorun gibi, yapısal; ancak diğer sorunlardan farklı bir yönü var: İklim sistemindeki geri besleme mekanizmaları sebebiyle, ısınma ve beraberinde gelen kuraklık, deniz seviyelerinde artış, türlerin ortadan kalkması, sıcaklık rekorları, fırtınalar, küresel su ve gıda kıtlığı gibi sorunlar çok çok kısa bir süre sonra kontrolümüzden çıkacak. Küresel iklim değişimi, çözmek için 20-30 yıl zamanımız kaldığı için diğer sorunlardan niteliksel olarak farklıdır.
Ben neredeyse tüm politik vizyonumu iklim adaleti perspektifiyle oluşturuyorum.
Örneğin kentsel dönüşüm projeleri, İstanbul'daki 3. havalimanı ve 3. köprü projeleri, Gezi parkı (veya herhangi bir başka park) yerine AVM yapılması, termik santral projeleri ve genel olarak ekonomik büyümeyi diğer her şeye önceleyen tüm kalkınma takıntılı projelere karşı direnişler bana umut veriyor. Ancak bunun yanında, işçi direnişleri, uluslararası serbest ticaret sözleşmelerine karşı kampanyalar, özelleştirme karşıtı mücadeleler de, bizi bu “şarampole yuvarlanma” durumuna getiren şirketlerin gücünü azalttıkları ve gerçek bir çözümün önünü açtıkları için bana umut veriyor.
§2. Bir de, Haziran ayında seçim var.
Hiçbir parti, bizi yokuş aşağı devrilmekten kurtarma ihtimali olan “otuz beş yıl içinde en az yüzde 65 emisyon azaltımı” hedefinden bahsetmediğine, politik masterplan'ını iklim-körü olarak oluşturduğuna göre, ben bir iklim aktivisti olarak oyumu “inanarak” değil, “stratejik olarak” vereceğim.
Kendime sorduğum soru şu: Hangi seçim sonucu, benim de dahil olduğum küresel iklim adaleti mücadelesi açısından Türkiye'yi hedeflerimize daha yakın kılar?
§3. Önce bir konuyu açıklığa kavuşturayım: “Otuz beş yıl içinde en az yüzde 65 emisyon azaltımı” dediğim, bir siyasi talep değil, bilimsel bir veri. Bildiğimiz anlamda dünyanın bekası için bunu yapmak mecburiyetindeyiz. Ortada bir pazarlık payı yok.
Bu azaltımın yapılması ve adil, sürdürülebilir ve hakkaniyetli biz vizyonla yapılması ise benim siyasi hedefim.
§4. Önümde şu senaryolar var:
A HDP barajı geçer ve AKP'ye sırt çevirir. Bir siyasi belirsizlik oluşur. (AKP başka bir partiyle koalisyon kurabilir. CHP liderliğinde tuhaf bir koalisyon olabilir. Daha başka, benim şimdi tahmin bile edemeyeceğim şeyler olabilir.)
B HDP barajı geçer, AKP ile koalisyon kurar veya AKP iktidarına güvenoyu verir.
C HDP barajı geçer ama AKP yine de tek başına iktidar olur.
D HDP barajı geçemez, AKP allem eder kallem eder tek başına iktidar olur, hatta belki tek başına anayasayı değiştirebilir bir çoğunluk bile elde edebilir.
§5. HDP'yle ilgili tartışmanın büyük çoğunluğu A ve B senaryoları kıyaslanarak yapılıyor. Oysa hem A hem de B senaryosu, sonuncu senaryodan, yani D senaryosundan daha iyidir. D senaryosu, iklim mücadelesinin Türkiye'deki geleceği için en kötü konfigürasyondur.
A senaryosu iklim mücadelesi için en iyi durumdur.
B senaryosunun “pürüzsüz” ilerlemeyeceğini, bunun bizlere hareket alanı açabileceği düşünüyorum. Bu alanın “HDP içinde” ve/veya “HDP tarafından” açılmasına gerek yok. B senaryosunda AKP'nin şimdi olduğu gibi kafasına esen yasayı geçirmeyeceğini varsaymak için yeterli veri var elimizde.
C senaryosu ise sanırım pek mümkün değil. Gerçekleşirse, benim (iklime) oyum etkisiz eleman olacak.
§6. HDP, kendi ideolojik sınırları dahilinde, ekoloji mücadelelerine, daha genel olarak adalet mücadelelerine taraf olmuş bir parti. HDP'nin barajı geçmesinin ekoloji mücadelelerine bir miktar enerji kazandırabileceğini düşünebilirim. (Örn. Sırrı Süreyya'nın Gezi'de kepçenin önüne geçmesi)
§7. Sonuçta benim tüm bu olan bitenden anladığım şudur:
7 Haziran gecesi ben de herkes gibi seçim sonuçlarını takip ediyor olacağım.
HDP'nin barajı aşamadığı durumda önümüzde sadece “Lanet olsun, yine mi?” umutsuzluğu kalacak. Ben iklim için mücadele etmeye devam edeceğim elbette; ancak etrafımdakileri bir eyleme, direnişe, toplantıya katılmaya motive etmem çok daha zorlaşacak. Geçtiğimiz seneye damgasını vuran çaresizlik hissi yayılacak.
HDP'nin barajı aştığı durumda ise konuşmaya, eylemeye başlayacağız. Herkes “olanaklar”ı, “tehlikeler”i, riskleri konuşacak. Neler yapabileceğimizi, nelere dikkat etmemiz gerektiğini tartışacağız.
§8. Hatta şu basit soruyu soruyorum kendime: Seçim oldu bitti ve 8 Haziran'da İstanbul'dayım diyelim. “Akşamüstü Gezi'ye gidelim mi?” sorusu hangi durumda nasıl bir duygu yaratır?
§9. Benim bu seçimde oyum ve desteğim HDP'ye.
Bugünden itibaren otuz beş yıl içinde tüm toplumsal yapıyı kökten değiştirecek bir yol haritası olan ve bu yolda ilerleyebilmek için HDP'ye oy vermemek gerektiğini bana gösterebilecek olan varsa dinlemeye hazırım.
§10. İklim hareketi 30-31 Mayıs tarihlerini Küresel Eylem Günü ilan etti. Bu tarihlerde dünyanın birçok yerinde “sorumlular” vurgulanarak etkinlikler düzenlenecek. Ardından 26-27 Eylül tarihlerinde “çözümler” vurgusuyla protestolar gerçekleşecek. Ardından da, 30 Kasım – 10 Aralık tarihlerinde Paris'te yapılacak İklim Zirvesi (COP-21) boyunca tüm dünyada birçok (bir kısmı sürpriz) eylem yapılacak.
7 Haziran'da oyunu HDP'ye ver, diğer tüm günlerde gel iklimi değiştirenlere karşı, sistemi değiştirelim.
Oyunu HDP'ye, enerjini iklim adaletine, tüm yeşil erikleri de bana ver. |