Too many feelings, too little expression


Too many feelings, too little expression

I am consciously neglecting a non-negligible part of my life. I am not raising voice to the formation of a huge black curtain in-between. What should I do? I mean, what should I do “now”? Everyone has right and ability to say what should have done. But, there must be something that can be done “now”.
Let me try to recall what I can remember: bicycle, music, sleepless nights, books, and of course, promises, promises -especially the ones that were especially big. Was I innocent? “Am” I innocent?
Perhaps I am innocent, perhaps not. But anyhow, what exactly is the punishment? Is this conscience-attack part of it? But is this enough?
Would you still call it a punishment if the punished does not realise it? How would you punish an indifferent person?
Is there a way out? Is there a way in?
I once tried to explain to myself. Is it none of my business? But, none of whose business is it then?
Let's start all over.
There is a way out: Keep silent, keep undisturbed, keep reasonable, keep logical.
No, there is another way out: Speak out, discuss about it. With whom? This may send you way out.
There might be a way out.
Does this look terribly depressing? It's not because my life is terribly depressing, it is because I am terribly depressing.
Let's start all over.
Let's not end all over.
Whatever you would prefer to call it. Whatever you would prefer to feel. Whatever you would say about it. Whatever I feel. Whatever I say. There must be a way in.
Is it too late now? Is it too early?
It is not a call, not a demand, not a wish, not even a complete sentence.
Short story in shortest: I need -at least some of- my memories.

Overphilosophisingly tired of existence


Overphilosophisingly tired of existence
Such was life. And they lived happily, unfulfillingly, joyfully, a bit intellectually perhaps, but definitely unknowingly. Then it all began. It all began all of a sudden. Not that none of them realised it coming, but they really did not realise what it was that was coming. In fact, the beginning was the end as well. So by modus ponens, it ended all of a sudden.
Such was life. Nobody cared for others, nobody cared for herself, nobody saw any reason to give a damn about anything whatsoever. But they lived. They lived quite naturally, except that they had religion or they overphilosophised, which are indeed unnatural. They lived naturally, I must admit. They were a bit too real perhaps. They were a bit too unaware. But they did see it coming, this odd feeling. Some of them, well actually most of them, were able to ignore it properly. Some of them overignored it. But not all of them were as prepared as others. Underestimating the somewhat devastating consequences, some of them realised the feeling coming. The feeling realised itself in those few. And those few realised the feeling. They were worse off. They lost what had been found until then. They lost what was to be kept safe. They were not heedless enough. In a sense, they were not real enough.
Such was life. Such was the beginning of everything. Such was the odd feeling. It was not at all philosophical. Nor was it psychoanalytical. It was just a simple night. It was just a simple thought. They were just regular people. They painfully and unwillingly realised the feeling. They were lonely. They were on the right side, that is, where no one else was. They imagined; they thought; this was their mistake. I'm not blaming them for that, but it was clearly just a simple night and just a simple thought. They could have slept it over. They could have watched television. They didn't. They saw life plainly. It was not all that wonderful. It was not all that meaningful.
So they made an agreement. They undid everything they have done. They unthought everything they thought. They made an agreement. They ended themselves; in an appropriate manner so that no one understood. But they were not as dead as dead people. Though they were not as alive as living beings. Every now and then, some of the real people asked them questions on life, on philosophy, on nature, and on happiness. They did answer them. They did make explanations. They did try to make their best in existence. They tried to exist properly. They tried to exist naturally.
But certain things simply don't work. Their existence was vague, their life unbelievably blurred. At least for some time..
Today, their agreement seems to have expired. They derealised themselves. They ignored whatever approaches. They learned the basics. And they lived happily, unfulfillingly, joyfully, a bit intellectually perhaps, but definitely unknowingly. Such was life.

Yalnızlık

Sahnenin ortasında bir daire. Dairenin içinde üç tahta sandalye. Sandalyelerde oturan üç kadın.

1- (gergin) Yalnız kalmaya ihtiyacım var.

2- Hayır yok.

1- Neye ihtiyacım olduğunu senden öğrenecek değilim.

Kısa sessizlik...

2- (sola dönerek) Kimden öğreniyormuş ihtiyaçlarını?

3- Bilmem, gazete okuduğunu söylüyorlar ama.

2- Anlıyorum.

1- (sinirli) Size yalnız kalmaya ihtiyacım var dedim!

3- Daha ne yapmamızı istiyorsun anlamıyorum.

1- Felsefe yapmanızdan bıktım. Sessizliğe ve düşünmeye ihtiyacım var.

2-3 (kahkahalarla gülerler)

Sessizlik..

1- Yalnız kalmaya ihtiyacım var.

2- Hayır yok.

1- Size tahammül edemiyorum.

3- Ben de...

1- Beni yalnız bırakmanızı rica ediyorum. Lütfen uzaklaşın benden.

2 ve 3 sandalyelerinden kalkarlar. Sahnenin sağına doğru yürürler. Dairenin sınırına geldiklerinde dururlar. Bir süre hiçbir şey yapmadan beklerler. Sonra geri dönüp sandalyelerine otururlar.

2- (1'e dönerek) Eeee?

1- Ne?

2- Neler düşündün?

1- (omuz silkerek) Hiiiç..

2- Bizi boşu boşuna yordun...

1- Ne oldu ki?

2- (omuz silkerek) Hiiiç..

3- (2'nin omzuna dokunur) Ne düşünmüş?

2- Sanırım ontoloji üzerine düşünmüş.

3- O nedir?

2- Kesinlikle.

Kısa sessizlik.

1- (birdenbire bağırır) Yalnız kalmaya ihtiyacım var.

3- Öfff.......

2- Kulağımın dibinde bağırmanın ne faydasını görüyorsun?

1- Bağırırken yalnız kalabiliyorum.

2- Anlıyorum.

1- Siz nasıl bu kadar rahat var olabiliyorsunuz ki?

3- Var olmak için özel bir çaba sarf etmiyoruz.

1- Ama yine de varsınız, değil mi?

Kısa sessizlik.

1- Size tahammül edecek gücüm kalmadı.

2- Gitmeyi dene.

1 sandalyesinden kalkar, sahnenin sağına doğru yürür. Dairenin sınırlarına gelince durur. Bir süre hiçbir şey yapmadan bekler. Sonra geri dönüp sandalyesine oturur.

3 birdenbire nefes alamaz ve sessizce düşerek ölür.

1- Ne oldu?

2- Hiç.

1- Çaba sarf etmeme konusunda bu kadar iddialı olabileceğini düşünmemiştim.

2- Ben de.

1- Yakında senden de kurtulacağım.

2- Bu durumda, ben de senden kurtulacağım.

1- Doğru.

Kısa sessizlik.

1- Yalnız kalmaya ihtiyacım var.

2- Hayır yok.

1- Belki de haklısındır.

2- Kim bilir...

1- Üzerimde büyük bir ağırlık hissediyorum.

2- Anlatmak ister misin?

1- Anlattım ya.

2- Anlıyorum.

1- Çok yoğun bir sıvının içinde batıyormuşum gibi hissediyorum.

1 sandalyesinden kalkar, diz çöker. 2, ilgisizce onu izlemektedir. 1birdenbire nefes alamaz ve sessizce düşerek ölür.

2- Yalnız kalmaya ihtiyacım var.

2, sandalyesinden kalkar, sahnenin soluna doğru yürür. Dairenin sınırlarına gelince durur. Bir süre hiçbir şey yapmadan bekler.

Perde.

Bogazici Universitesi 2009 - yillik

On my vague existence;

by the representatives of partial reality;

for Godot...


  • Nilay Ş: öpücükler konduran zeki sevimli kıvırcık arıza!

  • Ezgi G: tanrıtanımaz marul, varolduruşçu eşek arısı.

  • Selin M: do not wait for GODOT anymore please!

  • Saime S: matematik, koala, sürdürülebilir yaşam, yaşasın sinan...

  • Pınar O: Pırasa, Amsterdam, Method, Ukela, Karl Marx

  • Samet K: mantık da bir yere kadar be kardeşim!...

  • Hasan A: "Nasılsın?"a "Normal" diyen "Nadir insan"=Sinan

  • Zeynep G: Rica. Çiçek. Sessizlik.

  • Volkan Y: kulüp, rahatsız, kıvırcık, sui generis, dayanak.

  • Arzu A, Didem Y, Dilek Y: kafası karışık, uçuk, kıvırcık, yeşil, erasmus, bol giysiler

  • Dilara D: varolmayışçı, rahatsız, ölü at sineği

  • Tuğçe C: foça - super mario - b.a.l. - marul – şarap

  • Yalım D: Nefret etmediğim tek at sineğine mutluluklar

  • Erdem E: Bol yenli, neşeli, paradokssever; hep kıvırcık (marul) kal!

  • Güher Ç: neden ki, niye ki, anlamadım, bi daha...

  • Nehir B: ekolojist.matematist.godoist.rationalist. "izm"lerden hoşnutsuzluğumun kinayesiyle.

  • Kudret Ç: Beklenecek Godot varsa, haberleşelim canım sinan.

  • Ayşegül S: muhalefet kişiliğiyle marulun vazgeçilmez yeşil yaprağı

  • Sezin A: sürdürülebilir, efficient, okuyan-düşünen-yazan, aktivist çocuk.

  • Firuze M: onu sakin sakin! dinlemek! lazım!. Sevgiler :)

  • D Vural Ö: prensipli skolastik koala ve aşmış marul

  • Duygu D: zor-dolaysız ve hatırlanası her zaman

  • Çisil S: çok zeki, yardımsever, canayakın..

  • Işıl S: sinancık edencik seni çok sever ışılcık

  • Ahmet Burak Y: Freakin' genius, hardcore thinker.

  • Alperen Ö: kıvırcık, ekşi, kaf-kaf, gözleri hepsi yeşil-mavi

  • Emel T: Sinancık sen başarılı marksist ekolojik bir marulsun

  • Perihan G: Daima eğlenceli ve sorgulayıcı kalman dileğiyle

  • Alperen Y: çılgın matematik gurusu...

  • Gökhan K: amaney amaney amanin ammaney ayvalık

  • Feyza Y: tanıdığım rahatlığı en bulaşıcı insanlardan biri

Tanri'nin varligina dair kanitlar

"Tanrı'nın varlığına dair 62 kanıt" başlıklı yazıdan seçilmiştir.

1) Kozmolojik argüman

1 Eğer ben bir şeyin bir nedeni olmalı dersem o şeyin bir nedeni vardır.

2 Evrenin bir nedeni olmalı diyorum.

3 Öyleyse evrenin bir nedeni vardır.

4 Öyleyse Tanrı vardır.


2)Ontolojik argüman

1 Tanrıyı X olarak tanımlıyorum.

2 Eğer X’i tahayyül edebiliyorsam X var olmalıdır.

3 Öyleyse Tanrı vardır.


3)Tasarım argümanı

1 Şu dünyaya/evrene/zürafaya bak. Karmaşık değil mi?

2 Yalnızca Tanrı onları böyle karmaşık yapabilirdi.

3 Öyleyse Tanrı vardır.


4)Güzellik argümanı

1 Şu bebek/gün batımı/çiçek/ağaç güzel değil mi?

2 Yalnızca Tanrı onları böyle güzel yapabilirdi.

3 Öyleyse Tanrı vardır.


5)Yaratılışçılık argümanı

1 Eğer evrim yanlışsa yaratılışçılık doğru olmalıdır ve öyleyse Tanrı vardır.

2 Benim zihinsel kapasitem onu anlamaya yetmediği, dahası bu gerçeği kabul etmek beni huzursuz edeceği için evrim doğru olamaz,.

3 Öyleyse Tanrı vardır.


6)Korku argümanı

1 Eğer Tanrı yoksa öldükten sonra hepimiz yok olacağız.

2 Bundan korkuyorum.

3 Öyleyse Tanrı vardır.


7)Kutsal Kitap argümanı

1 [Eski Ahit’ten (Tevrat’tan) bir pasaj]

2 [Yeni Ahit’ten (İncil’den) bir pasaj]

3 Öyleyse Tanrı vardır.


9)Akılsızlık argümanı

1 Pekala, sizler kadar zekiymişim gibi numara yapmaya çalışmayacağım –belli ki çok fazla okuma yapmışsınız. Ama ben İncil’i (Kuran’ı) okudum, ve söyleyeceğiniz hiçbir şey beni Tanrı’nın var olmadığına ikna edemez. Ben onu kalbimde hissediyorum, eğer onun hayatınıza girmesini isterseniz siz de hissedebilirsiniz. [Kutsal Kitap’tan bir ayet]

2 Öyleyse Tanrı vardır.


10)Sayısal argüman

1 Milyonlarca milyonlarca insan Tanrı’ya inanıyor.

2 Bu kadar insan yanılıyor olamaz, öyle değil mi?

3 Öyleyse Tanrı vardır.


16)Ahiret argümanı

1 Tanrı’nın varlığına dair kanıtı mezarından kalkınca göreceksin.

2 Öyleyse Tanrı vardır.


17)Tartışma argümanı

1 Tanrı vardır.

2 [Ateist karşı argüman sunar]

3 Evet vardır.

4 [Ateist karşı argüman sunar]

5 Evet vardır!

6 [Ateist karşı argüman sunar]

7 EVET VARDIR!

8 [Ateist pes edip evine gider]

9 Öyleyse Tanrı vardır.


19)Harun Yahya argümanı

1 Hayatımı çalışarak kazanmak istemiyorum.

2 Vergi vermek istemiyorum.

3 Bana para verecek saf müslümanlar bulabilirim.

4 Öyleyse Tanrı vardır.


21)Kişisel ruh sağlığı argümanı

1 Bazı dini deneyimler yaşadım, bunların açıklaması ya Tanrı’nın var olduğu ya da benim deli olduğumdur.

2 Öyleyse Tanrı vardır.


23)Tesadüf argümanı

1 Bunun gerçekleşme olasılığı nedir?

2 Bence çok düşük.

3 Öyleyse Tanrı vardır.


26)İnanca saygı argümanı

1 Tanrı vardır.

2 [Ateist karşı argüman sunar]

3 Bu yaptığın inancıma saygısızlıktır.

4 Öyleyse Tanrı vardır.


28)Agnostisizm argümanı

1 Ben bilmiyorum sen de bilmiyorsun.

2 Öyleyse Tanrı vardır.


30)Kişisel deneyim argümanı

1 Bir keresinde açıklayamadığım bir olay yaşadım.

2 [Ateist bir takım muhtemel doğal açıklama sunar]

3 Sen yalnızca tahminde bulunuyorsun! Ben ordaydım.

4 Öyleyse Tanrı vardır.


32)Tanık olunamama argümanı

1 Şimdiye dek kimse bir türün başka bir türe dönüştüğünü göremedi.

2 Öyleyse Tanrı vardır.


41)Kuran argümanı

1 Kuran Kuran’da yazanların doğru olduğunu söylüyor.

2 Öyleyse Kuran dorudur.

3 Kuran Tanrı’nın var olduğunu söylüyor.

4 Öyleyse Tanrı vardır.


47)Perde argümanı

1 Tanrı ateistlerin gözüne perde çekmiştir.

2 Öyleyse Tanrı vardır.


49)Okuma argümanı 2

1 Kuran’ı okusaydın anlardın.

2 [Ateist Kuran’ı okuduğunu söyler.]

3 Anlayamazsın sen Kuran’ı. Tefsirleri okusaydın anlardın.

4 Öyleyse Tanrı vardır.


50)Ukala Britanyalı biyolog argümanı

1 Richard Dawkins bazı kitaplarında dini aşağılıyor.

2 Öyleyse Tanrı vardır.


54)Nuh’un gemisi argümanı

1 Bilmem nerde bir dağda gemi bulmuşlar.

2 Öyleyse Tanrı var.


55)Secde eden firavun argümanı

1 Mısır’da bir yerde ceset bulmuşlar.

2 Öyleyse Tanrı var.


60)Turan Dursun argümanı

1 [Ateist Tanrı’nın var olmadığına dair argüman öne sürer.]

2 [İnanan onu öldürür.]

3 Öyleyse Tanrı vardır.


Coskun Adali - Boyle Olumunuze Uzuldum

Böyle Ölümünüze Üzüldüm - Coşkun Adalı, 4 Nisan 2009

Domuzlar çok aç kalırsa kendi dışkısını yer.

Hava soğuk mu soğuk. Eksi bilmem kaç…Kış, kıyamet felaket…Tipiden, kar fırtınasından göz gözü görmüyor… Tüm yabani hayvanlar aç.

Diyelim bu vahşi doğanın ortasında sıkışıp kalmışsınız. Diyelim sıkışmanın ötesinde, kımıldayamaz bir durumdasınız. Belkemiğiniz ve boynunuz öyle iki yerden kırılmış ki, hiç bir yerinizi kıpırdatamıyorusunuz. Ama duyu organlarınız çalışıyor, bilinciniz açık, etrafınızda olup biten herşeyi görüyor, algılıyorsunuz…Ama parmağınızı dahi oynatamıyorsunuz.

Yerinizi önce kuzgunlar keşfediyor. Geliyorlar…Kuzu kellesinden göz yer gibi gözlerinizi oyup yutuyorlar. Çok acı çekiyorsunuz. Kuzgunlar sizi didikleyip dururken kan kokusunu alan kurtlar geliyorlar. Onları ulumalarından tanıyorsunuz, ne de olsa kardeşleriniz… Kuzgunlar kaçışıyor. Kurt kardeşlerinize kurt selamı veriyorsunuz bir umutla… Ancak onlar bu yaltaklanmanıza yüz vermiyorlar. Sizi bağırta bağırta yiyorlar…Yanaklarınızdan başlayarak…Aklınızı durduran acılar içinde yeniyorsunuz. Bundan sonrasında sizin sadece ölünüz var.

Yaban domuzları sürü halinde geliyorlar. Zaten doymuş olan kurtlar hafif hafif mekânı terkediyor. Domuz bu, en ufak bir adabı muaşeret kuralı bilmez. Hapur hapur neniz kalmışsa mideye indiriyorlar. Kemikleriniz dahil…

Hayvanlar tarafından yenmekten daha korkunç bir ölüm şekli olamaz. İnsanlar bir şey için birbirini öldürür, kazaya uğrar ölürler, hastalıktan ölürler…Ama hayvanlar tarafından yenmek gerçekten hepsinden korkunç, çünkü hayvanlar öldürmek için yemiyor, karnını doyurmak için yiyor. Yani hayvanlar cani değil…Sizi öldürüp oldürmedikleri bile umurlarında değil. Bizim balık ya da tavuk yediğimiz gibi sizi yiyorlar.

Domuzlar ah domuzlar…Hınzırlar, sizi şu dünyaya nihayet yararlı olacağınız bir şekle sokuyorlar. Etiniz domuza besin oluyor, özümseme, yadımlama…Yararsız, zararlı kısımları dışkı olarak atılıyor. Bedeninizin geriye kalanı domuz için enerjiye dönüştüğünden, artık sadece bir domuz dışkısısınız. Sizi bulan domuzlar kadar şanslı olmayan başka domuzlar, dışkı mışkı, sizi tekrar yiyor. Birazınız domuza yine enerji oluyor, gerisi yine dışkı olarak atılıyor. Böylece siz biyolojik çevrime giderek azalan oranlarda ama asla sıfırlanmamak üzere ve sürekli hep domuz dışkısı olarak katılıyorsunuz. Teorik olarak sınırsız bir süre… Gördünüz mü ? Hem en sonunda çevreye faydalı bir işlev kazandınız, hem de ölümsüzleştiniz. Domuz dışkısı olarak…

Grek tragedyalarının son sahnesini hatırlatan o günün tanığı ve seyircisi yoktu ama galiba ne yazık ki bütün bunlar olmadı. Sadece öldünüz… Ona üzülüyorum.

Amateur Free

Amateur Free
90208

-Are you free?
+Life is more complicated than philosophy.
-But again, are you free? Or rather, are we free?
+Do you mean there is a correlation between these two?
-Which two?
+My freedom, and ours.
-“You” are part of “us”, isn't it?
+Correct. But “my freedom” may or may not be a part of “our freedom”. Maybe they are even disjoint. Every weekend I play tennis. Will you defend that we played tennis last Saturday?
-Don't change the subject.
+I wasn't changing the subject. I am free. Or even better, I want to be free. Now, do you want to be free?
-I am not sure whether I want to be free or I want us to be free.
+Now you understand what I mean.
-I do. But let me appeal to philosophy.
+Oh, not again.
-Wait. This time it'll work. Watch: I am free. I, as a free individual, want to have a free relationship with you. Once “we” obtain it, this leads to two important conclusions. First, our free relationship verifies my freedom. Second, it destroys my freedom. Now, let's restart the reasoning with different initial values. We have a free relationship. This by definition means that each and every moment I once again choose to be with you. My choice is -by construction- free. So, as long as I am with you, this is and has to be my own decision. Therefore, I get free. Hence the conclusions: My freedom theoretically creates the negation of our free relationship, since it opens up the possibility of ending the free relationship, either completely, or by limiting the freedom. On the other hand, my freedom is the affirmation of our freedom.
+You will never stop abusing ontological arguments to support your emotions, will you?
-Well, I won't, unless they don't work.
+Now, do you want to be free, or do you want us to be free?
-Both, as they are essentially the same. You?
+I'm not sure yet.

Ucuncu tekil sahis

90131

Kapi caldi. Kadin, oturmakta oldugu koltuktan kalkti, icindeki tedirginligi bastirarak kapiya dogru yurudu. Kapi acildi. Adam iceriye girdi. Buzdolabi acildi. Icinden bir votka sisesi cikti. Iki bardak, bire iki oranla votka limonla doldu. Adam koltuga oturdu. Kadin halinin uzerine oturdu. Odadan miriltilar geldi. Sesler, yukseldikce duyulur oldular, ama hicbir zaman anlasilir olmadilar. Bir bardak kirildi. Hickiriklar duyuldu. Sonra sessizlik. Insanin, bir tek canli sesi icin omrunden yillar verebilecegi anlar vardir. Sessizlik surdu. Esya, ses hic var olmamis gibi davrandi. Ses yoktu degil. Sessizlik vardi, oyle cok vardi ki ses icin yer kalmiyordu. Sonra, her seyin oldugu gibi, sessizligin de sonu geldi. Kanepenin gicirtilari duyulur hale geldi. Su, akmaya basladi. Hicbir canli sesi yoktu. Yaylar birbiriyle sevisirlerken ciglik atiyorlardi sanki. Cigliklar yukseldi. Metalin tutkusu tum evi sardi. Cigliklar yukseldi. Sonra, her seyin oldugu gibi, metalin sevismesinin de sonu geldi. Esya, tatmin olmus bir sekilde, yerini canli seslerine birakti. Hiriltilari fisiltilar izledi. Simdiye kadar olanlardan daha anlasilir olmayan konusmalarin ugultusu duyuldu. Ses yasami ispat etti. Adam kanepeden kalkti, yurudu, elektrikli sobayi calistirdi, yurudu, kanepeye oturdu. Esya evden tasti, kadinla adami kusatti. Adam mucadele etti ve kazandi. Kadin ciddiye almadi ve kazandi. Esya geri cekildi. Konusma evi isgal etti. Sonra, her seyin oldugu gibi, konusmanin da sonu geldi. Adam ayaga kalkti. Kapi acildi. Adam disari cikti. Kapi kapandi. Kadin koltuga oturdu. Su, durdu. Banyo kapisi acildi. Disari ciktim, ona sarildim, uyuyakaldik.

Dunya Ekonomik Forumu ve Burjuvazinin Guc Dengelerine Dair Belirtiler

90130

“Davos'taki Gazze paneli olayli gecti. Erdogan'a 'Mubarek de Abbas da durumu sizden iyi biliyor, Hamas'i sucluyor' gibi sozlerle yuklenen Peres, suresini iki kat asti. Moderatorun yanit hakki vermedigi Erdogan, Peres'e 'Benden yaslisin. Sesin cok yuksek cikiyor. Sucluluk psikolojisi. Siz oldurmeyi iyi bilirsiniz. Davos benim icin bitmistir.' diyerek salonu terk etti.” (Radikal Gazetesi, 30 Ocak 2009)

Erdogan'in bu davranisi, ister fevri ister planli olsun, cok ilginc ipuclari tasiyor sosyalistler icin. Bir zamandir dile getirilen islam burjuvazisinin kuresel kapitalizm icerisinde yukselisini isaret ediyor.

Ne oldu? Turkiye isbirlikci burjuvazisinin temsilcisi, su anda elinde tum Turkiye'deki organik yasami birkac kez ortadan kaldirabilecek miktarda nukleer silah olan ve Ortadogu'nun paylasiminda en cok soz sahibi olan ulkenin temsilcisine hakarete varan sozler etti. Bu noktada sormamiz gereken asil soru sudur: Islamci burjuvazi kendini, emperyalistlere kafa tutacak kadar guclu hissetmeye mi basladi?

Bu olayin, momentum degisiminin onemli gostergelerinden biri oldugunu ve dolayisiyla sikligi artan sekilde benzer orneklerle karsilacagimizi dusunuyorum.

Onumuzde kabaca iki senaryo var, ama bu yazinin temel sorusu acisindan ikisi de ayni kapiya cikiyor.

Buyuk ihtimalle, yaklasan yerel secimleri de goz onunde bulundurarak bu firsati kacirmak istemeyen Erdogan, Turkiye'de yandas medya tarafindan kahraman gibi karsilanacak. Bu, paneldeki davranisinin islamci burjuvazi tarafindan da desteklendigi anlamina gelir. Yani islamci burjuvazinin; mazlum olma, hosgoru, dinler arasi anlayis gibi kavramlarla gelistirdigi stratejinin omrunu doldurdugu anlamina gelir. Artik onlar da kuresel arenada kendilerine yer acilmasi gerektigini dusunecek kadar buyuk bir guc haline gelmisler demektir.

Ikinci senaryo ise, Erdogan'in sozlerinin asiri, diplomasi disi ve patavatsizca bulunmasi durumudur. Bu durumda Erdogan, ulke icindeki yukselisinden aldigi gazla ortaligi velveleye verdigi icin elestirilir, dolayisiyla dizginleri cekilir. Bunun anlami ise, islamci burjuvazinin, boyle bir hamle icin zamanin erken oldugunu dusundugudur. Ancak bu senaryonun kendisi bile, yukarida ortaya attigim momentum degisimi iddiasini destekliyor. Zira Erbakan bile, kendi iktidarda oldugu donemde dahi, bu kadar sert bir cikis yapamazdi. Erdogan'in kabadayiliginin arkasinda, kavga cikarsa mahalleden toplayacagini dusundugu adamlarin iri yari oldugu hissi yatiyor.

Demem o ki, Davos'ta dun meydana gelenler, alisageldigimiz Bati emperyalizmiyle asik atacak bir islamci burjuvazinin hizla guclenmekte oldugunun belirtisidir.

Bu noktada, Turkiye'de devrimcilerin eylem plani olustururken hesaba katmalari gereken cok onemli bir degisken beliriyor: Burjuvazi cesit cesit. Peki biz mucadeleyi, hangi burjuvaziyi hedef alacak sekilde insa edecegiz?