§1.
Tarihsel analizin bilimsel yöntemi şudur: Bir olay veya düşünce,
bugünden geçmişe bakarak, retrospektif olarak değerlendirilmez.
Olayın/düşüncenin var olduğu koşullar altında, geçmişten
bugüne doğru, yani ileriye doğru bakarak değerlendirilir.
§2.
Kendimizi 1930'ların sonlarında Sovyetler Birliği'nde hayal
edelim. Stalin iktidarda. Naziler güçleniyor ve emperyalist
güçlerin bununla bir sorunu varmış gibi görünmüyor. Bilakis,
faşizme yol veriyorlar.
§3.
Stalin, Hitler'le saldırmazlık anlaşması imzalıyor. Böylece iki
kamp ortaya çıkıyor.
§4.
Süreççi kamp: “Naziler'in bize saldıracağını biliyoruz, ama
zaman kazanmamız lazım. Acilen silah sanayinde bir atılım
yapmamız ve nitelikli bir ordu kurmamız lazım (bunun için eski
çarist kadroları bile kabul edebiliriz). Kazanacağımız her
saniye değerlidir. Böylece Naziler saldırdığında onları alt
edebileceğiz ve faşizmi dünya tarihinden sileceğiz!”
§5.
Devrimci kamp: “Sınıf düşmanıyla anlaşma mı yapılırmış?
Hele ki Naziler'le! Bu sosyalizme ihanettir. Naziler'e karşı
savaşmalıyız, faşizmle barış olmaz. Üstelik enayilik
ediyorlar: Şimdi saldırmazsak Naziler Kıta Avrupası'nı ele
geçirecekler, o bölgenin sanayisine el koyacaklar, böylece askeri
açıdan bizden çok daha güçlü hale gelecekler. İşte asıl o
zaman sosyalizm yenilecek. Ve bunun sorumlusu da süreççiler
olacak!”
§6.
Bir parantez açalım. Süreççi kamp resmi olarak asla §4'teki
gibi laflar etmiyor. Aksine: Dönemin Pravda'sı “Rus ulusal
gururundan” bahsediyor. Eisenstein bile “ezeli ve ebedi Rus
imparatorluğunu” öven filmler çekmeye başlıyor. §4'te (ve
§7'de) yazılanlar, Stalinciler'in iyimser niyet okumasıyla
diğer kadroları ikna etmekte kullandıkları argümanın özeti.
Parantezi kapatalım.
§7.
Süreççi kamp: “Devrimci kamp hayalcilik ediyor. Şu anda ne
savaşacak enerjimiz var, ne de buna müsaade eden bir uluslararası
konjonktür. Yıllardır savaşıp duruyoruz zaten. Eğer şimdi
biraz soluklanmazsak ve hazırlık yapmazsak, faşistleri yenmemiz
imkansız.”
§8.
Devrimci kamp: “Süreççiler hayal görüyor olmalı. Naziler'in
bu saldırmazlığa uymayacağı gün gibi açık. Bunu sırf biz
demiyoruz. İngiltere'de, ABD'de, tüm analistler bunun böyle
olacağını, Naziler'in ilk fırsatta sosyalizme saldıracağını
söylüyorlar. Zaten o yüzden ticari anlaşmalar yapıyorlar
Almanya'yla. Görmüyor musunuz? Emperyalizm ellerini ovuşturuyor ve
Naziler'in sırtını sıvazlıyor. Bizse onlara güçlenme fırsatı
veriyoruz. Olacak iş mi?!”
§9.
Yıl 1940. Hala Sovyetler Birliği'ndeyiz. Hummalı bir çalışmayla
hazırlıklar sürüyor. Hitler Norveç ve Fransa'yı ele geçiriyor,
İtalya ile ittifak kuruyor. Devrimci kamp bas bas bağırıyor.
§10.
Yıl 1941. Hala Sovyetler Birliği'ndeyiz. Hummalı bir çalışmayla
hazırlıklar sürüyor. Hitler yüzünü doğuya çeviriyor.
Balkanlar'ı ve Yunanistan'ı alıyor. Devrimci kamp bas bas
bağırıyor. Ve Haziran'ın sonunda Sovyetler Birliği'ne
saldırıyor! Sadece iki ayda Moskova'ya kadar ulaşıyor faşizmin
orduları.
§11.
Şimdi bir durup düşünelim. Ya Sovyetler Birliği yenilseydi?
Herkes böyle olmasını bekliyordu. Tüm askeri analistlerin
hesapları bunu gösteriyordu. Hitler, tüm Avrupa'nın en modern
ordusunu kurmuştu. Üstelik şimdi yanında İtalya, Romanya ve
Finlandiya da vardı. Daha 25 yıl öncesine kadar yüzde 80'i köylü
olan bir toplumun böyle bir güce karşı ne şansı vardı ki?
§12.
Ama öyle olmadı. Sovyetler Birliği faşizmi yendi.
Yenemeyebilirdi. Yenememesi çok büyük bir ihtimaldi. Ama yendi.
Stalinciler, “süreççi kamp”, haklı çıktı. “Devrimci
kamp” Troçkici oldu, sol sapma sayıldı, hayalciliği “ispat
edildi.”
§13.
Kimse, Sovyetler Birliği'nin bu zaferinde ideolojik tavizlerin ve
askeri becerilerin katkısını asla yadsıyamadı. Hatta Stalinciler
Sovyetler Birliği'nin bu dönemdeki tüm kötülüklerini haklı
çıkarmaya başladılar: “Öyle diyorsun ama bak bunlar sayesinde
faşizmi yendik.” (örn. Kemal Okuyan, “Stalin'i Anlamak”) Yani
Stalinciler saldırmazlık anlaşmasını vb. bugünden geçmişe
doğru bakarak, retrospektif olarak haklı çıkardılar.
§14.
Şimdi günümüze gelelim ve paralel bir öykü yazalım. (§2-§10
arasın paragrafları baştan yazıyorum. Satır satır takip
edilebilir.)
2010'lu
yıllardayız. Kürdistan'dayız. PKK, BDP/DBP, HDK, HDP, DTK, YPG,
PYD ve alfabedeki herhangi üç harfin yan yana getirilmesiyle
oluşturulan bilumum örgüt var. Türkiye'de de AKP iktidarda ve
Kürdistan için emperyalizmden vize almışa benziyor. Barış
süreci başlıyor. Ve iki kamp ortaya çıkıyor. “Süreççi
kamp” ve “sosyalizmci kamp”.
Bu
iki kampın argümanlarını gayet iyi biliyoruz. Yine de kabaca
özetleyelim:
Süreççi:
Kürt halkı çok yoruldu ve şu anda AKP'ye karşı savaşan başka
özne yok Türkiye'de.
Sosyalizmci:
AKP ile, faşizmle barış yapılamaz. AKP Kürt hareketini tasfiye
edecek.
Süreççi:
Türkiye'de herhangi bir geçici/kalıcı ateşkes, Rojava'da
devrimci fırsatlar yaratıyor.
Sosyalizmci:
AKP bir yandan barış diyor, bir yandan KCK tutuklamaları devam
ediyor. AKP'nin ikiyüzlü olduğunu görmüyor musunuz?
Hayat
devam ediyor. AKP anayasayı değiştiriyor. Hukuk devletinin
kalıntıları da ortadan kaldırılıyor. Sosyalizmci kamp bas bas
bağırıyor. Hayat devam ediyor. AKP Suriye'de El Nusra'yı
destekliyor. Sosyalizmci kamp bas bas bağırıyor.
§15.
Hem Kürt hareketi hem de Stalin için geçerli olan bir polemik var:
“Süreççi kamp” gerçekten manevra mı yapıyor, yoksa kendi
çıkarları için devrimci idealleri mi satıyor? “Süreççi
kamp”ın hakiki ideolojik pozisyonu nedir? Bilmiyoruz. Bilemiyoruz.
Zaten de bilinemez. Hayatın ve manevraların örgütleri ve kişileri
ne ölçüde ve ne yönde dönüştüreceği, pre-deterministik
değildir. (Nitekim, 2. Dünya Savaşı sonunda Sovyetler
Birliği'nden geriye kalan şeyin ne kadar “sosyalizm” olduğu
daha hala tartışılıyor.)
§16.
Tekrar 1939'a gidelim ve ileriye doğru bakalım. Sovyetler Birliği
iyi mi yaptı? O gün orada olsak, saldırmazlık anlaşmasını
savunur muyduk? Yoksa Troçkicilik mi ederdik? O gün orada olsak,
hangi tarafı seçerdik? Hangi tarafı seçmeliydik? Ya Sovyetler
Birliği yenilseydi?
§17.
Bugüne gelelim ve ileriye doğru bakalım. Ya Kürt hareketi
yenilirse? Diyelim 20xy tarihinde kaybettiler. O tarihten, 20xy
tarihinden geçmişe, bugüne doğru bakıp - tarihsel analizin
metoduna aykırı olarak - kendimizi haklı mı ilan edeceğiz?
Peki
ya Kürt hareketi kazanırsa? Meksika'ya mı göç edeceğiz?
“Aslında” haklı olduğumuzu, “teorik olarak” “gerçek”
marksizmi bizim savunduğumuzu falan dur otur tekrar mı edeceğiz?
Onların kazandıkları şeyin işçi sınıfı mücadelesiyle
alakası bile olmadığını mı söyleyeceğiz?
§18. Bir süredir şunu fark ediyorum: Bir süredir Sovyetler Birliği'ne bakıp
Stalincilik eden kimi düşünürler ve politikacılar, Kürt hareketine karşı Troçkicilik ediyorlar. Yöntem hatası yapıyorlar.