Ekolojik Krizin Ekonomi Politik Eleştirisine Katkı

Marx’ın öngördüğü ya da Vay başımıza gelenler
Marx’ın öngördüğü ya da Vay başımıza gelenler
İnsanlık tarihinde bir dönüm noktasına yaklaşıyoruz. Kapitalizm tarihinde ilk kez, materyal koşullar, insan bilinci üzerinde bu kadar güçlü bir baskı oluşturuyor. Küresel iklim değişimi özelinde değerlendirildiğinde bile yeterince yıkıcı olduğu herkesçe kabul edilen ekolojik kriz yaklaşıyor; ve ekolojist hareketin öncüllerinden farklı olmak üzere, kendini ahlaki bir tartışma olarak değil, ekonomi politik bir olgu olarak gösteriyor.
İnsanlık kendi sonunu hazırlamaya başlıyor ve bunun belirtileri tüm dünyada art arda açığa çıkıyor. Kapitalizm üretici güçler üzerinde ilerici bir kuvvet olduğu iddiasını korumakta zorlanıyor.
Kapitalizmin gerici nitelik kazanması ya da Taşıma suyla değirmen dönmez
Kapitalist üretim, kendi yıkımını hazırlıyor. Kar maksimizasyonu hedefi, kendi antitezini üretiyor. Kapitalizm, doğal sınırlarına erişmiş olmasına rağmen büyümesini sürdürmekte ısrar etmek zorunda kalıyor. Üretici güçlerin diyalektik yasalarına boyun eğme zamanı geliyor.
Üretim araçlarını ellerinde tutanlar dahi, kapitalizmden rahatsızlıklarını dile getirmeye başladılar. Bunu görmek için, bugün Avrupa Birliği’nde ve Birleşmiş Milletler’de iklim değişimi üzerine yazılan raporları okumak yeterli. Bu raporlarda, ancak yirmi yıl öncesinin en kızıl metinlerinde görülecek bir sertlik ve netlikle, gelir adaletsizliğinin küresel sisteme etkileri tartışılıyor.
Kapitalizmin büyüme miti bitim noktasına yaklaşıyor; toplumun, bu noktanın insanlığın da bitim noktası olup olmayacağına karar verme anı geliyor.
Mücadelenin özneleri ve tuzaklar
Bu üretim örgütlenmesinin insanlığın yıkımıyla sonuçlanacağını ilk fark edecek olanlar tarımsal üretimde çalışanlar olacak. Bununla eş zamanlı olmakla beraber, bilincin üzerindeki baskı biraz geriden gelmek üzere, üretim araçlarına sahip olmayan ve dolayısıyla geri döndürülemez krizden ilk etkilenecek olan kesimlerde memnuniyetsizlik başlayacak. Bu memnuniyetsizlik iki açıdan çok önemli: Birincisi, bu memnuniyetsizlik, romantik hümanistlerin uzun zamandır uğraşğı üzere “yeterince iyi anlatabilirsek olur” şeklinde soyut bir öznellikle değil, materyal koşulların insan bilinci üzerinde bir basınç oluşturmasıyla oluşacak. İkinci olarak, ilk kez memnuniyetsizlik günlük politikalara değil, doğrudan sistemin işleyişine yönelik olacak, yani gerginlik burjuvazinin temsilcilerinin çözüm öneremeyeceği bir noktada kilitlenecek.
Bu doğal evrim sürecinin sonucu tabii ki önceden belirlenmiş değildir, aksine, insanlığın iradesine bağlıdır. Bu aşamada ilk tehlike; ülke sınırları içinde olduğu kadar, ülkelerin içinde daha yerel boyutlarda da, klasik milliyetçiliği andıran bir ideolojinin finansal bir sıkıyönetim çağrısıyla bu süreci yönlendirmesi ve toplumu çözümsüzlüğe sürüklemesi olacaktır. İkinci tehlike ise metafizik inançlar temelinde yükselen bir kadercilik ile toplumun eylemsizliğe gömülmesi ve çürümeye terk edilmesidir. Her iki durum da, burjuvazinin ekonomik düzeyde kazanmakta oldugu gerici kimliğin politik düzeydeki yansımalarıdır.
İnsanlığın -ve dahası, dünyada yaşamın- sürdürülebilir kılınmasına uğraşan aydınların aklında tutması gereken şey, bu dünyaya ilgisini yitirmemiş üreticilerin, hareketin doğal müteffikleri olduğudur.
Sorunun kendine özgü nitelikleri
Küresel iklim değişimi, doğa ile iç içe olması sebebiyle, özel bir durum oluşturuyor. Etkilerin dayanılmaz boyutlara erişmesi ile soruna çözüm bulunması eşzamanlı olarak gerçekleşmiyor. Acil eylem gerekliliği bilimsel bir netlikle kendini gösteriyor. Geri çevrilemez mekanizmaların birbiri ardına çalıştırılması, iş işten geçtiken sonra farkındalığın yetmeyeceği anlamına geliyor.
Bu noktada, mücadeleyi örgütleyecek güçlerin, kendilerini kapitalizmin antitezi olarak değil, başlı başına sosyalizmi olumlayarak tanımlamaları gerekiyor.
Sosyalist aydınların ilk aşamada üzerine düşenler ya da Ne Yapmalı?
Sorunun kendine özgü aciliyetini de temel almak üzere, sosyalist aydınların “halka inmek - halka 'çıkmak'” , “çatı parti” , “şemsiye örgüt” kavramlarından sıyrılması ve bir şeylerin çatısı olmak yerine tabanı olmayı öğrenmesi gerekiyor. Kendini kapitalizm eleştirisi olarak değil, doğrudan doğruya sosyalizm olarak tanımlaması gereken bu hareketin, toplumun geri kalanına gösterebileceği somut çözümleri üretmiş olması önem kazanıyor.
Ülke içindeki ve küresel ölçekteki mücadele alanlarıyla bağlantıyı koruyarak yerel düzeyde adımlar atılması; artan memnuniyetsizliği yönlendirmekteki merdivenleri oluşturacak.
Marx sonrası filozoflar yalnızca Marx'i farklı şekillerde yorumlamışlardır, ama asıl mesele -hala- dünyayı değiştirmektir.
Marx’ın öngördüğü ya da Vay başımıza gelenler

No comments: