Bir arkadaşımla
Karşıyaka'da Yalı Caddesi boyunca yürüyorduk. Yakın zamanda
okuduğum kişisel gizlilik ve mahremiyet hakkında bir kitaptan
bahsediyordum. Derken kaldırıma stencil'le yazılmış bir yazı
gözüme çarptı. Yazı silik olduğundan mı, hava kararmış
olduğundan mı bilmem, görür görmez sesli olarak okudum
gördüğümü: “Engels İzmir!”
Yerde gördüğümüz stencil
Arkadaşım da durdu.
Şöyle bir süre süzdük yazıyı. Esaslı bir Engels taraftarı
olarak kısa bir süre için bile olsa çok heyecanlandığımı
itiraf etmeliyim.
Bir adım geri attık,
bir adım ileri attık. Kafamızı sağa çevirdik, sola çevirdik.
Kabaca 10 saniyelik bir sürenin ardından yazılanı Engelsİzmir
olarak okumamız gerektiğini fark edebildik.
Mesleki deformasyon
diye bir şey var, biliyoruz. Eğer ideolojik deformasyon diye bir
şey varsa, işte tam da budur herhalde.
İzmir Büyükşehir
Belediyesi'nin düzenlediği, İzmir Fuarı'nda gerçekleşecek
Engelsiz İzmir 2013 Kongresi'nin internet sayfası şurada,
birçok ön etkinlik de yapmışlar hali hazırda.
Kongrenin sayfasında bulduğum logo. Sakın yanlış anlaşılmasın, tasarımı veya herhangi bir şeyini eleştiriyor falan değilim. Ellerine sağlık kim yapmışsa, güzel olmuş bence.
Not: Ah be, İzmir'deki Engelsistler örgütlenseler ne muhteşem olmaz mıydı?
Gezi direnişiyle başlayan
ayaklanma hakkında farklı farklı insanlarla yaptığım
sohbetlerde, iki ay içinde bizzat yaşadım şunların tamamını:
*Bu yeni nesli anlamamız lazım
bizim. -Tamam, ben anlatayım mesela
kendimi? *Yok sen değil, 90'lar kuşağını
diyorum.
*Bu Gezi'deki gençlerin
taleplerini dinlemeliyiz. -Hah, bak mesela benim
taleplerim... *Yok seni demiyorum, sen önceden
de politiktin.
*Türkiye halkı ne gibi sebeplerle
eylem yapıyor? -Ya işte mesela beni en çok
öfkelendiren... *Seni sormuyorum, halk ne istiyor
onu merak ettim. -E ben neyim? *Ya sen eğitimlisin, üniversite
mezunusun falan.
*Gezi eylemcilerinin taleplerini
doğru okumak lazım. -İşte biz mesela sorumluların
istifasını... *Seni demiyorum, sen zaten
sosyalistsin.
*Orada eylemcilerin polis
müdahelesinden sonra yaptıkları... -Biz orada haklı ve meşru... *Sen değil, sen Salı günü orada
değildin ki. -E ama Çarşamba oradaydım, ben
değildiysem de arkadaşlarım oradaydı yahu. Ayrıca orada olsam da
onların yaptığının aynısını... *O sayılmaz. Sonuçta sen orada
değildin o anda.
*Eylemlerde işçi sınıfının
konumu nedir? -Ya işte ben... *Yok seni değil işçileri
soruyorum. -E ama ben de ücretli çalışıyor
sayılırım. Üstelik ne emekliliğim yatıyor, ne de seneye iş
güvencem var. *Sendikalı mısın? -Değilim. *Tamam, sendikalar nasıl hareket
ettiler?
*Gençlikten başka nasıl insanlar
var eylemlerde? -İşte benim arkadaşlarım var,
güvencesiz ve esnek çalışıyor hepsi. *Başka? Siz genç sayılırsınız. -Ya başka biri de beni genç
saymamıştı. Hem ben 27 yaşındayım yahu, genci mi kalmış.
Arkadaşlarım da mezun oldular, işe girdiler falan. *Olsun, 30 yaş altı genç
sayılır.
*Sosyalist sol Gezi direnişinde
sınıfta kaldı. -Ya olur mu biz eylemlerin en
başından itibaren barikatlarda olsun yayınlarımızda olsun... *Seni değil, sosyalist partileri
diyorum.
*Bu bilgisayar başı gençliğini
bizim anlamamıza imkan yok. -Yo, var gayet. Bak benle konuş
mesela. *Seni demiyorum ben. -Yuh! Yahu bu da mı gol değil.
Tüm lise hayatım boyunca günde üç saat diyablo eycof oynuyordum
ben be. *Ya bu gençlerin elinde telefonlar
aypodlar aypedler. Sen çocukluğunda sokakta top koşturmuştun
sonuçta.
Sırası tam böyle değil. Olayın
farkına sonradan farkına vardığım için diyaloglar sözcüğü
sözcüğüne doğru olamadı. Ama olay özetle budur.
Hiçbir sohbette, hiçbir
tartışmada, görüşü alınmaya değer olamıyorum. Bir yolunu
bulup bir açıdan (çok dar bir açı bile olsa) olayların öznesi
olmaya çalışıyorum, olamıyor. Daima bir şekilde diskalifiye
oluyorum. Sordum, herkesin durumu böyle değilmiş. İnsanlar gayet
soruyorlarmış benim arkadaşlarımın görüşlerini falan sokakta
parkta bile. Bir çeşit korporativizm herhalde, benim payıma da bu
düşmüş. Siyasette de birimizin “sen gelme ulan ayı”daki ayı
olması gerekiyormuş meğer. Bu da benim rolümmüş. İyi peki.
Oturma odası. Birbirine dik iki
büyük koltuğa oturmuş, yirmili yaşlarının sonlarında dört
kadın, üç erkek. Koltukların önünde bir sehpa. Sehpada
çaydanlık ve çay bardakları. Gecenin geç bir saati. Gezi
Direnişi ile başlayan ayaklanmanın üçüncü haftası.
Kahramanlarımız, tüm akşam
boyunca polisle çatışmış, güneşin doğmasına yakın evlerine
dönmüşlerdir. Günle ilgili birçok küçük hikayenin ve detayın
paylaşılmasının ardından, yorgunluğun da bastırmasıyla kısa
bir sessizlik olur.
Pelin (Yakup'a dönerek): Ya
sınıf mücadelesini yine kaybettik !
Yakup (fark eder): Hakkaten ya,
iki oldu bu !
Sessizlik. Herkes çayını
yudumlamaya devam eder.
ben (şaşkınlıkla):
Arkadaşlar?
Pelin ve Yakup bana soru soran
gözlerle bakarlar. Kısa sessizlik.
ben (daha da şaşırarak): Konu
nedir yahu?
Pelin (yarı uyuklayarak): Ya
yok mu oyun. Çadırda bıraktık yine. Salı günü de unutmuştuk
böyle.
Bu, bir haftada sınıf mücadelesini
iki kez kaybeden bir grup Gezi direnişçisinin hikayesidir.
Bertell Ollman tarafından 70'lerde tasarlanan oyun yakın zamanda Türkçe olarak tasarlandı.
This is a (certainly incomplete) list of websites, which contain background information, photos, videos, personal testimonies, or updates on the uprising in Turkey.
I believe this video, although not informational, is the best summary of the Gezi spirit.
There are obviously plenty of more websites in Turkish, including solidarity networks for the detentions, injuries, torture etc.
Parklar Bizim tries to keep track of all the meeting minutes of all the park forums in Turkey. While the content is in Turkish, perhaps it would give a slight idea of the forums taking place.
Park Hareketi, linked to Parklar Bizim, provides a map of all the park forums in Turkey.
Gezi Parkı Tutsaklarına Özgürlük, i.e. Freedom to Gezi Park Prisoners, has an English option, although for the moment I did not encounter many content in English. Yet it is still relevant because you can show your support and solidarity to our political prisoners by sending them letters, and here is an updated list of their addresses.
This is the fourth post of a day-by-day compilation of the uprising that
is taking place in Turkey. Previous posts cover the updates for May 31st - June 4th, June 5th - June 14th and June 15th - June 26th. I strongly suggest
you to have a look at them before reading this one. This post, on the other hand, has the complete list of the links published in these updates.
To begin with, police attacks in Ankara did not stop until very recently: On June 27th, police attacked the march in Dikmen neighbourhood, the water cannons used a foamy mixture, the composition of which is unknown to the protesters.
In the previous post, I tried making a list of detentions, police raids and arrest. The continued on a daily basis. Suffice it now to say that the total number of arrests (careful: not detentions, arrests by court order) exceeded 100 by June 28th.
You can show your support and solidarity to the political prisoners by sending them letters. Here is a regularly updated list of addresses.
On June 28th, in Lice, Diyarbakır, the locals organized a demonstration to protest the construction of an extension of a police station. Police opened fire to the protesters, killing 1 and injuring 6. This was followed by massive solidarity demonstration all around Turkey.
The end of June and the beginning of July witnessed huge neighbourhood assemblies. The protesters somehow preferred to call them Park Forums, and I will follow this tradition.
June 29th, Elvankent, Ankara. Park forum.
June 19th, Abbasağa Park, İstanbul. Park forum.
The Park Forums were mainly spontaneous. Therefore coordination, reporting and publicity took time to establish. According to this website, which tries to keep each forum aware of each other, there are 80 forums organized all around the country.
Park Forums in Istanbul by July 7th.
On July 3rd, the court overruled the project in Taksim square that would transform the area into a cement lake. (This is not the shopping mall project yet. Yes, AKP has more destruction projects for the same area.) Taksim Solidarity Platform made a call for July 6th, simply stating "We are going to our park.".
July 6th was like the good old days. Police attacked the protest before its announced time. Excessive use of gas bombs and rubber bullets were documented. Police entered
several buildings, including party headquarters and cultural centres.
Many journalists (around 15) were reported to be detained. Conflicts started at 18:30, and
continued until 4:00.
July 6th, Istanbul.
What was new about July 6th was the presence of 4-5 fascists with cleavers in their hands. These people were escorted by the police and they attacked the protesters, injuring many.
July 6th, Istanbul. This guy was detained for a couple of hours and then released.
Here is a video documenting how police shoots rubber bullets from a distance of 50 centimetres !
On July 7th, Sunday, several alternative media organizations organized a huge gathering in Kadıköy, İstanbul. The event was promoted by 3 TV channels, 5 daily newspapers, 1 online news portal and 2 radio channels.
July 7th, Kadıköy, İstanbul. 300 thousand people attended the alternative media festival.