Dirty Talk - Yatak Muhabbeti

Dirty Talk

100624

The scene: No one is to use any body language whatsoever. No mimics, no gestures. All players are dressed the same and they have the same make-up, so that they are indistinguishable. In a quasi-existent living room, a finite but uncountably many women sit on chairs that are half black - half white. (It's not the women that are black and white. It's each chair that is weirdly painted into black and white.) [The women talk in a random order, the numbers are only in order to simplify the reading.]


Man enters from left.


M: Yes, definitely.

2: What?

M: Not much.

2: (turns to another woman) Do you know what he is talking about?

3: Well...

2: Do you?

3: He's probably trying to say he's willing to and insistent on having sex with us.

4: (surprised) How do you know that?

2: She doesn't.

4: What do you mean?

2: She doesn't know. It's called an “educated guess”.

4: I see.

3: So you think I'm right?

2: Of course. (turns to the 4th) You guessed otherwise?

4: Well, no. But, how is it that we all guess the same thing.

2: We are all educated?

4: I see. But, another educated guess would be that he would try to keep it secret. He just said it out loud, didn't he?

(They all look at each other. They then look at the man, suspecting.)

3: Maybe we are wrong.

2: I don't think so. Do you think we should ask him?

4: Yes.

2: Do you want to have sex with us?

M: Yes, definitely.

(They are shocked.)

5: What's wrong with him?

6: Is he drunk or what?

2: (angry) How could you dare to say that? You don't know the rules?

5: We must stop this nonsense.

3: But how?

(They get together, discuss the matter whispering. They suddenly stop talking. Silence. The 5th gets up, approaches the man.)

5: We don't want to have sex with you.

M: Yes, definitely.

5: What?

M: I already know that?

(She hesitates, turns back to the group. They start whispering again. The 6th gets up, approaches the man.)

6: How did you know this?

M: (Tries to figure out how to explain.) The same way you know that I want to have sex with you.

6: But....

(She hesitates, turns back to the group. They start whispering again. They all get up, approach the man.)

Altogether: We don't want to have sex with you.

M: Yes?

2: You can't just say “Yes” to that.

M: (Shyly) Okay...

Altogether: We think you are a threat to our community.

M: Well, yes, definitely.

3: (frustrated) Look! We will not have sex with you. So, just stop hitting on us.

M: Was I hitting on you?

(3 hesitates, takes a glance at the other women, takes courage and a deep breath.)

3: You just said “Yes, definitely.”

M: Well, yes; but before that, you already “guessed” what I was up to.

3: That's correct.

M: So, which comes first: my behavior or your guess?

3: I... don't know.

4: (interrupts) But you still want to sleep with us, right?

M: Yes, definitely.

4: You never learn, do you?

M: Not much. Do you?

(The women go back to their seats. They start thinking. The man stares at their legs.)

2: What should we do?

5: I have an idea. Let's ask him. (turns to the man) What could we do to stop you?

M: Stop me? Stop my doing what?

5: Stop your hitting on us.

M: But I wasn't !

5: But you just said you wanted to have sex with us !

M: Yes but you just asked me if I do..

5: (hesitates) All right. (tries to calm down) What should we do so that you don't want to have sex with us?

M: (surprised) Why would you ever want that?

(They are shocked. Two of them fall down from their chairs. They start yelling and shouting. Some of them get up and start running around. Total chaos. Some start crying. Then they suddenly stop. Long silence.)

3: This is getting too disturbing.

2: This is immoral.

M: (getting angry) No it isn't. It is amoral !

2: What? You don't have a right to find us attractive and just say it as it is ! Don't you know the rules?

M: But, I was just saying what I already feel. Isn't this more.... honest?

Altogether: Aha!

They close their eyes. Ten soldiers with shotguns enter from left, headed by their captain. They take the man and leave from right. The women get up, leave from left one by one. Sounds of gunfire. Curtain.


Note: The story is not as surrealistic as it might appear. I think this might be the most realistic story I've ever scratched. As a matter of fact, I believe it is about to occur in real life once I find the chance. (This note and the whole story were meant to agitate the people related. I hopelessly hope to get some reactions.)




Yatak muhabbeti

100624

Sahne: Sahne boyunca kimse beden dili kullanmayacak. Mimik, bedenin herhangi bir yerini kullanarak duygu aktarımı yok. Tüm oyuncular -birbirlerinden ayırt edilemeyecekleri şekilde- aynı giyinmiş ve aynı makyaja sahip olmalıdır. Yarı-var bir oturma odasında, sınırlı ancak sayılamaz çoklukta siyah-beyaz kadın sandalyelerde oturmaktadır. (Kadınlar tesadüfi sırada konuşacaktır, metindeki numaralandırma sadece okuyucuya kolaylık olması için tasarlanmıştır.)


Erkek soldan girer.


M: Evet, kesinlikle.

2: Ne?

M: Hiç.

2: (diğer kadına döner) Neden bahsettiğini biliyor musun?

3: Yani...

2: Yani?

3: Muhtemelen bizimle sevişme konusunda istekli ve ısrarcı olduğunu anlatmaya çalışıyordur.

4: (şaşkınlıkla) Nereden biliyorsun?

2: Bilmiyor.

4: Ne demek istiyorsun?

2: Bilmiyor. "Akıllı tahmin" deniyor buna.

4: Anladım.

3: Yani haklı olduğumu düşünüyorsun?

2: Elbette. (4'e dönerek) Sen başka bir şey mi tahmin ediyordun?

4: Yoo. Ama nasıl oluyor da hepimiz aynı şeyi tahmin ediyoruz?

2: Bizler... akıllıyız?

4: Anlıyorum. Ama, başka bir akıllı tahmin de bunu gizleyeceğine dair olabilirdi. Oysa o pat diye söyleyiverdi, değil mi?

(Birbirlerine bakarlar. Sonra da şüpheyle adama bakarlar.)

3: Belki de haksızız.

2: Sanmam. Kendisine soralım mı?

4: Evet.

2: Bizimle sevişmek istiyor musun?

M: Evet, kesinlikle.

(Şoke olurlar.)

5: Bunun nesi var?

6: Sarhoş falan mı acaba?

2: (kızgınlıkla) Ne yüzle böyle bir laf edersin? Kuralları bilmiyor musun?

5: Bu saçmalığa bir son vermenin zamanı geldi geçiyor.

3: Ama nasıl?

(Bir araya gelirler, fısıldaşarak tartışmaya başlarlar. Aniden susarlar. Sessizlik. 5 kalkıp adama yaklaşır.)

5: Biz seninle sevişmek istemiyoruz.

M: Evet, kesinlikle.

5: Ne?

M: Ben bunu biliyordum zaten?

(Duraksar, grubun yanına döner. Yeniden fısıldaşmaya başlarlar. 6 kalkar, adama yaklaşır.)

6: Bunu nereden bildin?

M: (Nasıl açıklayacağını düşünür.) Siz benim sizinle sevişmek istediğimi nereden biliyorsanız aynı şekilde..

6: Ama....

(Duraksar, grubun yanına döner. Bir kez daha fısıldaşmaya başlarlar. Birlikte ayağa kalkıp adama yaklaşırlar.)

Hep beraber: Biz seninle sevişmek istemiyoruz.

M: Evet?

2: Buna öylece "Evet" diyemezsin.

M: (utana sıkıla) Peki...

Hep beraber: Bizim için bir tehdit oluşturduğunu düşünüyoruz.

M: Yani, evet, kesinlikle.

3: (kızgınlıkla) Bana bak! Seninle sevişmeyeceğiz. Bize sarkıntılık etmekten vazgeç.

M: Size sarkıntılık mı ediyordum?

(3 tereddüt eder, diğer kadınlara göz atar, cesaretini toplar, derin bir nefes alır.)

3: Daha demin "Evet, kesinlikle" dedin.

M: Yani, evet; ama ondan önce siz çoktan benim neyin peşimde olduğumu "tahmin" etmiştiniz.

3: Doğru.

M: Ee, hangisi önce geliyor: benim davranışım mı, sizin tahmininiz mi?

3: Bilmiyorum....

4: (sözünü keserek) Ama sonuçta bizimle yatmak istiyorsun, değil mi?

M: Evet, kesinlikle.

4: Asla öğrenmeyeceksin, değil mi?

M: Sanmam. Peki siz?

(Kadınlar yerlerine döner ve düşünmeye başlarlar. Adam kadınların bacaklarına bakar.)

2: Ne yapmamız lazım?

5: Benim bir fikrim var; kendisine soralım. (adama dönerek) Seni nasıl durdurabiliriz?

M: Beni durdurmak mı? Neyimi durduracaksınız benim?

5: Bize sarkıntılık etmeni.

M: E ama etmiyordum ki !

5: Ama daha demin bizimle sevişmek istediğini söyledin !

M: Siz isteyip istemediğimi sordunuz da ondan dedim...

5: (duraksar) İyi peki. (sakinleşmeye çalışarak) Ne yapmalıyız ki bizimle sevişmek istemekten vazgeçesin?

M: (şaşkınlıkla) Böyle bir şeyi neden isteyesiniz ki?

(Şoke olurlar. İkisi sandalyeden düşer. Bağırıp çağırmaya başlarlar. Bazıları ayağa kalkıp ortalıkta koşuşmaya başlar. Tam bir kaos. Bazıları ağlamaya başlar. Aniden dururlar. Uzun sessizlik.)

3: Fazla sinir bozucu olmaya başladı.

2: Bu ahlaksızca.

M: (sinirlenerek) Hiç de değil. Bu ahlak dışı !

2: Ne? Bizi çekici bulup bunu öylecene söylemeye hakkın var mı sanıyorsun sen? Kuralları bilmiyor musun?

M: İyi ama, sadece hissettiğim şeyi söylüyordum. Bu daha... dürüst... değil mi?

Hep beraber: Aha!

Gözlerini kapatırlar. On asker, başlarında komutanlarıyla ve ellerinde tüfeklerle soldan girerler. Adamı alıp sağdan çıkarlar. Kadınlar kalkıp soldan çıkarlar. Silah sesleri. Perde.


Not: Bu metin ilk bakışta görüldüğü kadar gerçeküstü değil. Bugüne kadar yumurtladığım en gerçekçi öykü olabilir hatta. Esasında, ilk fırsatta bunun gerçek hayatta vuku bulacağına inanıyorum. (Bu not ve tüm bu metin, ilgili kişileri kışkırtmak amacıyla yazıldı. Umutsuzca, tepki almayı umuyorum.)

Yüksel Arslan
























Karl Marx




Arture 150, The Capital II




Arture 150, The Capital II (details)




Arture 156, The Capital VI (Classes)

Yarım milyon emekçiye fotoğraf çekmemesini emreden miting düzenleyicisi

Yarım milyon emekçiye fotoğraf çekmemesini emreden miting düzenleyicisi

100601
Solculuğun tarihinde mizah – 1

1 Mayıs 2010. Kimse bunu fark etmedi.

1 Mayıs. Taksim Meydanı. Taksim Meydanı'nda 1 Mayıs kutlamaları. Saat öğlen 1 civarı. Harbiye tarafından kortejlerin alana girişi devam ediyor, kortejin sonu görülemiyor hâlâ.

Taksim'de, AKM'nin önünde devasa bir platform. Platformda bir kürsü. Kürsüde, düzenleme komitesinden bir kişi. Yüzbinlerce insana sesleniyor.

Kimse fark etmedi bunu.

Bütün yollar Taksim'e çıkıyor. Taksim'de miting coşkuyla devam ediyor. Herkes birbirinin fotoğrafını çekiyor. Herkes miting alanının fotoğrafını çekiyor.

Derken kürsüdeki kişinin bağırması duyuluyor: “Fotoğraf çekmeyin!”

Gezi Parkı'nda cep telefonuyla fotoğraf çeken kadın telefonunu indiriyor tereddütle.
Anfilerden yankılanan ses devam ediyor: “Aloo! Kime diyorum?”

Miting alanında sloganlar, halaylar devam ediyor. Kimse durumu fark etmiyor. On dakika geçiyor; kürsüdeki kişinin sesi, daha da kararlı bu sefer: “Oyun mu oynuyorsunuz?! İnin oradan! İnin oradan! Çocuk musunuz siz?! Çocuk musunuz?!” Kürsüden yüzbinlere sesleniyor ses.

Akşamki haber bültenlerinde, ertesi günkü gazetelerde, internet sayfalarında; hiçbir yerde anlatılmıyor tüm bu olan biten. Oysa bu, dünyanın en absürd olayı.

Şimdi efendim, işin aslı şöyle. Miting alanını fotoğraflamak isteyen medya mensupları, platformun civarında, hiç de onları taşıması planlanmamış metal konstrüksüyonun üzerine tırmanmış, dengede kalmaya ve fotoğraf çekmeye çalışıyorlar. Ama o yapının onlarla beraber yüzlerce insanın üzerine yıkılması an meselesi. Kürsüdeki kişi gözlemlediği tehlikeye karşı bir şey yapmak istiyor. Amma ve lakin -olayın heyecanına kendini kaptırmış olduğundan olsa gerek- uyarısını, mikrofona dönerek yapıyor. Böylece, epi topu beş-on kişiye iletmek istediği mesajı yarım milyon insana iletiyor. Ha, ilgili kişiler uyarıyı duyuyorlar; ama bu, mesela Gezi Parkı'na henüz giriş yapmış olan örgütlerin üyelerine kim bilir ne ifade ediyor?

Bunu kimse fark etmedi. Tarihe not düşüyorum. Çünkü 1 Mayıs 2010'da sadece Taksim kazanılmadı, sadece 1 Mayıs kazanılmadı, sadece devlet baskısı alt edilmedi; aynı zamanda yılın en komik, en saçma anekdotu da gerçekleşti.

Academic calendar is based on the turns of the Academy around the Earth.

Academic calendar is based on the turns of the Academy around the Earth.
100316
(This is a free translation of the Turkish version )

Social scientists do not read books, they make readings. When they take a book or an article, they do not try to find answers to certain problems, they just try to analyse the arguments of the author and compare them with the other thinkers' views. Hence, they do not learn “something” by reading, they learn “a person's opinions”.

Philosophers see no connection between their views on ontology and the teacup in the canteen. Sociologist see categories of humans instead of humans.

Mathematicians do not see the universe or a part of it when they read an article or a book, they just see some calculations.

The Academy is not interested in the real world. Thinking about the real world is off-topic; to get an idea about the real world from what one has learned, is, Zeus forbid, immoral.

Every discipline has a certain level of abstraction, therefore one should not go anywhere outside this abstraction.

The mathematician considers it being weak to talk “about” mathematics. Sociologist labels your critic to sociology as modernistic etc. Psychologist does not even consider it as an option that you might approach to psychology somehow critically.

The Academy is the place where chemistry, history, literature, physics, sociology, genetics, architecture, medicine, politics, mathematics, biology and many other disciplines are separated in a proper way. In the Academy, there cannot be any politics of mathematics, as there cannot exist any philosopher who knows physics.

The Academy is the Academy and, as a logical consequence of this statement, the Academy is not life. The Academy is not interested in the price of bus tickets; therefore, people who are interested in the price of bus tickets have no place in the Academy. The Academy cannot tolerate the inferiority of worrying about daily matters.

Global climate change does not interest the mathematician; because the mathematician devotes himself/herself to solving the differential equations that underlie climate modellings. Even though this might be the best known way to “understand” global climate change; understanding it better does not imply stopping it.

The Academy is the place where a social problem is “studied” by different perspectives. On the other hand, the Academy is the place where this social problem can be studied only. Once the issue is sufficiently understood, the duty of the academic is over.

The Academy questions everything other than its own activity of questioning.

Universe is a whole, the Academy declares autonomy in the universe. The humanity exists in a historical context; the Academy keeps itself out of the historicity. Scientific knowledge is too unreachable to be considered as part of history. Working on mathematics requires not working on anything else; because the scientist is devoted herself/himself so much to science that she/he cannot bother about humanity. The physicist never reads a newspaper or philosophy. The historian has no idea about Maxwell equations, evolution, or climate change. The universe is a whole, science decomposes. The humanity is a whole, but it does not look at itself holistically. Bad things happen in the world; the academics are the ones who know this fact “best”, but “understand” it worst.

"Kalkınmış" değil, "aşırı kalkınmış" ülkeler !

Devrimi Söylemek: Devrimci Söylem İnşasına Katkılar - 2
100618

“Kalkınmış” değil, “aşırı kalkınmış” ülkeler !



0) Giriş

Şu anda doğanın yenileme hızının 1.3 katı hızda tüketiliyor doğal kaynaklar. Yani artık doğayı kullanmak yerine, doğayı -kelime anlamıyla- tüketiyoruz. Doğanın açıkça “biteceği” günlere hızla ve de hızlanarak yaklaşıyoruz.

Aynı olgunun başka bir şekilde ifadesi daha zenginleştiriyor tartışmayı: Bugün herkes dünyadaki bir ortalama insan gibi* tüketirse, dünyada canlı yaşamını sürdürülebilir kılmak için 1.3 dünyaya ihtiyacımız var. Ortalıkta sadece bir tane dünya olduğunu hatırlatmaya gerek var mı?


1)“Harç bitti yapı paydos” ya da Her Büyüme İyi Değildir.

Herkes sizinle aynı şekilde tüketirse yaşamı sürdürülebilir kılmak için gereken dünya sayısına, “ekolojik ayakizi” deniyor. Yani, şu anda insanlığın ekolojik ayakizi, 1.3 dünyaya tekabül ediyor.
Şimdi bu 1.3 oranına daha yakından bakalım. “Ortalama” deyince bazı gerçekler gizli kalıyor. Biraz yaklaşalım:


Ülke

Ekolojik

ayakizi

Amerika Birleşik Devletleri

9

İspanya

5,6

Fransa

4,6

Almanya

4

Türkiye

2,8

Brezilya

2,3

Çin

1,8

Zimbabve

1

Hindistan

0,8

Bangladeş

0,5


Ekonomistler, yukarıdaki listede ilk yedi ülkenin “gelişmiş”, diğerlerinin ise “gelişmemiş/gelişmekte” olduğunu söylüyorlar. Doğaya sorarsanız işin aslı öyle değil: Listede üçü hariç tüm ülkeler “aşırı gelişmiş” durumdalar.

Ekonomist değil devrimciyiz. Kalkınmış ülke, gelişmiş ülke gibi kavramları acilen terk edip, kendi sözümüzü söylemeliyiz.


2)Kim Neye Nasıl Kalkınıyor?

“Ortalama” deyince bazı gerçekler gizli kalıyor. Elbette ki, ABD'deki bir evsizle Bill Gates'in ekolojik ayakizleri aynı değil. Elbette ki, bir lokanta garsonuyla Rahmi Koç'un ekolojik ayakizleri aynı değil.

Sorun, devrimciler, emekçilere, patronların yaşam şartının tıpkısının aynısını vaat edince ortaya çıkıyor. Hayal ettiğimiz, herkesin bakkala ekmek almaya jiple gittiği bir sistem değil. Hayal ettiğimiz, dünyanın dört bir yanında herkesin Kolombiya muzu yediği bir sistem değil.


3)Berrak bir dille açıklamak

Sonuç olarak; muhalifler, bugün “gelişmiş” denen ülkelere “aşırı gelişmiş” demekte tereddüt etmemelidirler. Kalkınma söylemini topyekün reddetmenin tam zamanıdır. Bugün dünyayı yönetenlerin yaşam tarzı, imrenilecek değil, acilen değiştirilecek bir şeydir.

Dünyada canlı yaşamının sürmesini arzulayan, insanın doğayla gerçek ilişkisini sağlamayı amaçlayanlara çağrımızdır.

*“ortalama insan kadar” değil, “ortalama insan gibi”. Çünkü insanın gereksinimlerini karşılaması kendiliğinden ciddi bir sorun teşkil etmiyor, bu ihtiyaçların karşılanma biçimi ise bugün dünyayı felakete sürüklüyor. (İnsanların A noktasından B noktasına “ulaşması” ile, bu ulaşımı “5 kişilik bir jipte tek kişilik bir yolculuk” yaparak gerçekleştirmesi arasında uçurumlar var.)

Making sense of explanatory footnotes being longer than the main text

Making sense of explanatory footnotes being longer than the main text
100610

Just keep yourself busy... No hopes; only some primitive desires; semi-worries. It is always possible to get the same thing in different forms. Also, it is always possible to get different things in the same form. This means: no need to behave as you are, it is indistinguishable anyway. This means: no need to hide, you can always run.

Being as you are is a little trickier than you think it is. It is a contradictory tautology if you don't mind to call it like that. You cannot be as you are, this would be too messy -even for an existent being. You might just pretend to be someone/something. This means: no need to hide, no one is seeking.

Just keep yourself busy. Lifelessness can sometimes be a lifestyle, whatever this might mean. Understanding yourself basically means the end of the story. Once you know the murderer, it is so boring to read the story. But notice; if you know the murderer, it is also quite boring to actually write the story. So; one more time: no hopes; only some primitive desires; semi-worries.

You cannot bail yourself out, you cannot declare bankruptcy, you cannot hide, you cannot cheat. Not because you are being ethical or anything. It is simply because these are logically invalid options. Existence is partialised only when it becomes a burden.

Your explanations have no meaning in a context where you are basically not allowed to express yourself -not even to yourself. What do you want? And why exactly do you want that? (Please contact the human resources department if you think you have answered these questions.)