Hic

Sadece “gücün” yetmediği zaman hissedersin bu duyguyu. Repliğini unutmuşsundur, rolün karmakarışık olmuştur. Ne yapacağını bilemezsin. Kötü ruh hali denir bu duruma, hâlbuki hiç alakası yoktur, yaptığın şey tamamen aynıdır, yine her zamanki gibi ilgi beklemektesindir. Rolünü unutup gerçekleri görünce, ilgiyi de gerçek olarak beklersin bir süre. Sonra sahte bir ilgiye bile sığınırsın. Asıl aradığın samimiyet değil ilgilenilmek ve sevilmektir çünkü. İşin aslı, samimiyete hiç alışmamışsındır. En içten konuşmalar olarak gördüğün her şey, sadece “daha iyi oynanmış” birer oyundur. Böylece kaybolup gitmişsindir rolünün içinde. “Sen”den geriye kalanlara bakarsın şimdi. “Hiç” kalmıştır senden geriye; kütlesiz, hacimsiz bir hiç. Ne içini doldurabilirsin, ne de başka bir şeyle kıyaslayabilirsin. Sıfırın içine bir şey koyamazsın, koyarsan sıfır olmaz o çünkü. Çevrenden de medet umamazsın artık, çevre diye bir şey kalmamıştır geriye. Seçeneklerin daralır, umudun tükenmez nedense. Bir gerçek bulabileceğini sanırsın, yanılırsın hâlbuki. Seninle uğraşamayacak kadar rolüne kaptırmıştır herkes kendini. Kaldı ki neden seninle ilgilensin ki insanlar, diye düşünürsün. Hiçbir şeyin farkında olmayan o insanlar, her şeyi fark etmiş olsalar dahi, seninle yine de ilgilenmeyeceklerdir, çünkü o zaman herkes dirençsiz kalacaktır. Güç tanımını iyi oyunculuktan alır. Yalnız kalanlarda oyunculuk kalmaz ki güçlerine güvenip sana destek olsunlar.

Her şeyi bitirmekle hiçbir şeye karışmamak arasında bir tercih yapman gerekir. Bari bu anladıklarımı başkalarına da anlatsam, diye düşünürsün. Kimse anlamaz maalesef. Anlatmak diye bir şey yoktur çünkü. Anlamak diye bir şey vardır sadece. Kimsenin bir diğerine anlatamayacağı, sözlerin tüm anlamını yitirdiği, hatta ince kelime oyunlarının, söz sanatlarının çaresiz kaldığı bir yerdesindir. Ne derdini anlatabilirsin, ne de kendini anlayabilirsin. Öylece kalakalmışsındır.

Aklına “o” gelir. Umudun kalmamıştır. Ona hiçbir şey katamamışsındır, o zaten senden bir şeyler edinmekle uğraşmamıştır hiç. Sadece sevilme ihtiyacını giderdiği bir “şey” olmuşsundur. Şimdiyse bir başkasıyla gidermektedir bu ihtiyacını. Pekiyi sen neden üzülüyorsun bu duruma? Her şeyi fark etmiş olmak yetmez demek ki… Bazen yine de rolüne devam etmek istersin kaldığın yerden. Oysa o senin yanında değilken bambaşka biridir. Sadece seninleyken, sadece sözde kalarak, umutlar verir sana kendisiyle ilgili. Sonra dönüp arkasını gittiğinde sen tüm yalnızlığınla seyredersin yaptıklarını ve kahrolursun. Çok iyi bir oyuncudur ve sen hiç o kadar yetenekli olamadın. Kafanı duvarlara vururken aslında neye kızmakta olduğunu bile fark edemezsin. Kızdığın, ona bir şey katamamış olmak mıdır, yoksa sadece “seni değil onu seçmiş olması” mıdır? Bu ve benzeri dertlerle düşünür durursun oturduğun yerde. Elinden hiçbir şey gelmez. Elinden bir şey gelmemesine ayrıca kızarsın. Çözüm yoktur bazen. Bazı sorular çözülemez çünkü.

Ve bitersin o anda. İçindeki “hiç”e aldırmadan “çok şey”miş gibi davranmaya devam edersin. Rolünü isteyerek kabul etmişsindir böylece, daha iyi bir çözüm olmadığı için. Ve kaldığın yerden devam edersin.

Anlamazlar bile neler olduğunu. Sense artık hepsinden daha iyi bir oyuncu olmuşsundur. Onlar sadece oyuncudur, sen hem oyuncusundur hem de bunun farkındasındır. Evet, kendini rolüne vermek daha zordur artık, yine de bunun görece bir tercih olması rahatlatır içini. Artık bakmaktan bile korkarsın içine, çünkü hiçbir şey yoktur orada. Geriye tüm içgüdülerin ve modern safsatalarınla “sen” kişisi kalır, “sen”den alakasız.

HİÇ!
11.6.'6

No comments: