Sohbet

Sohbet

Masalar, sandalyeler, sohbet eden insanlar. Kafeteryayı andıran bir yer. Bir büyük masa. Masanın etrafında yaklaşık sekiz sandalye. Yuvarlak bir masa, yuvarlak sandalyeler, en yakın küçük tam sayıya yuvarlanmış hayatlar. Naberneleryapıyorsun'lar ve hiçişteyuvarlanıpgidiyoruz'lar.
Büyük yuvarlak masada iki kişi. Cinsiyetsiz olmaları tercih sebebi. Yine de hikayenin tercihi, bir erkek ve bir kadın olacak nedense. Bir ağaç, ağaç durgun, ağaç bekliyor. Ağaçlar dinler sadece. Sadece denizler konuşabilir, ve sadece ağaçlar dinleyebilir.


Adamın biri: Bilmiyorum, bilemiyorum, bilme yeteneğimi devren kiralamak istiyorum.

Adamın ikincisi: Ya yok öyle demek istemedim. Zaten ben hiçbir zaman demek istemem ki. Demek istemek nasıl bir şeydir, neden bir şey demek ister insan? Sadece sarılıp öpüvermek varken..

Kadının biri: Yaşamlarımızı kesiştirip kesişim noktalarından teğet çizsek ve o teğette yaşasak. Kendimize ıraksasak, birbirimize yakınsasak. Böyle şeyler istiyorum sanırım.

Adamın ikincisi: Ama hayatlarımızın kesişeceğini nereden biliyoruz. Ya biz aldanıyorsak, aldatıyorsak kendilerimizi? Formüller yazıp ortak çözüm kümeleri yaratamıyorum ben ilişkilerimde.

Kadının biri: Ama kesiştiklerini varsaysak. Ve birbirimize ait olmadığımız, olmayana ergiyle ispatlansa.

Kadının üçüncüsü: Ya da kesiştikleri bir hayat kurgulasak.

Adamın biri: Kurgu hayatları bilir yazarı, yönetebilir onları. Sevdim bu fikri.

Adamın üçüncüsü: Ama ya kurgulayamazsa, ya kurgular yönetirse kurgulayanı. Hayallerini kontrol edebileceğin nereden çıktı?

Adamın ikincisi: Kurgu bir tıkılmışlık sorunudur. Tıkılmış kişiler sığınırlar kurguya. Çünkü onlar tıkılmışlıklarını fark edenlerdir. Çünkü fark etmek, farkında olmak bir tıkılma eylemidir. Hareket edemediğin, nefes aldığında göğsünün genişleyebileceği bir yerin olmadığını hissettiğin, kısa ve eksik nefesler aldığın, azar azar yemek yediğin andır tıkılma eylemi.

Adamın biri: Demek ki alt-hayat projesinde bulmalıyız cevapları.

Kadının ikincisi: Alt-hayat ne demek?

Adamın dördüncüsü: Biliyorsun, aydınız biz, akıllıyız, bilgiliyiz. O yüzden Latince düşünemiyorsak İngilizce düşünürüz. İşte bunlar da sublife teorisi attılar ortaya aslında. Zaten çeviri hayatlar yaşadığımız malum.

Kadının biri: Alt-hayatlar neden farklı gerçek hayatlardan?

Adamın biri: Alt-hayat, gerçek hayatla aynı çizgidedir. Aynı satırdadır. Ama daha az yer kaplar. En önemli farkı, gerçek dünyanın kurallarına bağlı olmamasıdır. İki ana kuralını reddeder gerçek hayatın ve gerçek insanların. Bunlar tutarlılık ve sürerliktir.

Adamın ikincisi: Yani mesela aynı anda, tek bir anda, hem seninle sevişebilir hem de uyuyabilirim. Ya da bir gün seninle ayrılabilir, ama yarın aynı saatte buluşabilirim. Önce hamile kalabilirsin, sonra sevişebiliriz. Önce yüzüm kızarır, sonra tokat atarsın bana. Eş zamanlı olarak nefret ederim senden, ve aşık olurum sana. Çeşitli aralıklarla yeniden tanışırız.

Adamın biri: Alt-hayatlar gerçek hayatlara entegre yapılardır.

Kadının üçüncüsü: Peki faydası?

Adamın dördüncüsü: Faydası korkaklıktan gelir. Üç basamaklıdır bilirsin insan davranışı. Eyleme, sorumluluk, suç. Her davranışının sorumluluğunu alır farkında olan kişi. Ve olumsuz sonuç suçtur, dolayısıyla cezadır onun için. Oysa alt-hayatta yapılanlar suç teşkil etmezler. Yanlış bir söz söyleyemezsin orada. Söylesen bile, hiç söylenmemiş gibi devam edilebilir sen istersen. Böylece, davranışların sonuçlarının sorumluluğunu alırsın, ama suçunu almazsın üstüne.

Kadının dördüncüsü: Ne gereksiz işlerle uğraşmışsın. Alt-hayatlar falan anlatınca iyi de, kim ödeyecek bizim çayların parasını?

Adamın ikincisi: Çay parası bir gerçek hayat sorunudur. Gerçek hayatla ilgili gerçek insanların koyduğu kurallar vardır. Bunlar, hepimizden gizlenen bir ansiklopedide derlenmiştir. Neyin nasıl söylenmesi gerektiği, bakkaldan ekmek alırken takınılması gereken yüz ifadeleri, birini öpmek için onunla paylaşmış olman gereken duyguların kümülatif ortalaması, selamlaşmanın temel esasları, üzüldüğün zaman yüzünde belirmesi gereken mimikler, yalan söyleyip fark ettirmeme yöntemleri, hislerini belli etme stratejileri, hesap isterken kaldırılan elin konumlandırılması, şarap açarken mantarı içine düşürmemenin sırrı, hangi kazakla hangi pantolonun giyileceği, taksiye yol tarifinin nasıl yapılacağı, hangi lokantada kaç para bahşiş bırakılması gerektiği, hangi duyguların hangi kelimelerle anlatılacağı, hangi kelimelerin hangi anlamlara geldiği, ve daha bir sürü şey alfabetik sırada yazar o ansiklopedide. Gerçek kişiler bunların hepsini bildiklerinden, bunlarla ilgili davranışlarında kitaplara ihtiyaç duymazlar. Ama bizlerin hayatlarını
sürdürebilmeleri, bu ve benzeri kitaplara bağlıdır.

Kadının üçüncüsü: Ve ölümle biten hayat kadar saçma bir şey olamaz.

Adamın biri: Benim biraz kafam çalışsaydı sana aşık olurdum.

Kadının biri: Benim biraz kafam çalışsaydı seni reddederdim.

Adamın biri: Ne yapmalıyız?

Kadının biri: Sanırım evime gidip birer kadeh içki içmeli, sonrada sevişmeliyiz.


Koltuk, sehpa, duvarda ünlü ressamların ünlü resimlerinin ünsüz ressamlarca yapılmış ünsüz kopyaları, kitaplıklar, kitaplar. Koltukta iki kişi. Cinsiyetsiz olmaları tercih sebebi. Yine de hikayenin tercihi, bir kadın ve bir erkek olacak nedense.


Adamın biri: Zamanı geldi mi, elimi omzuna atmalı mıyım?

Kadının biri: Emin değilim, sanırım biraz daha beklememiz gerekiyor.

Adamın biri: Bana haber verir misin?

Kadının biri: Tamam.

Adamın ikincisi: Kafam karışık.

Kadının üçüncüsü: Benim de. Oysa her şey ne kolay. Seni özlüyorum, arzuluyorum, başka bir şeye ihtiyacım yokmuş gibi. Ama hep kendimi kandırıyor gibi hissediyorum. Neden sen? Neden şimdi? Neden bu şekilde?

Kadının dördüncüsü: Cevabı bilindiği için cevaplanmayan sorular var hayatta.

Adamın üçüncüsü: Önemli değil. İnsan herkese yenilirse kendini yenmeye çabalar.

Kadının ikincisi: Seni sevdiğimde bunu fark edebilmek istiyorum.

Adamın ikincisi: Beni sevdiğinde bunu fark etmemeyi umuyorum.

Kadının biri: Sanırım yaklaşıyoruz.

Kadının üçüncüsü: Ellerim terliyor. Bu anı sonra yaşasak olmaz mı?

Adamın üçüncüsü: Ellerinin terlemesini başka bir zamana ertelesek?

Kadının dördüncüsü: O da olur.


Erkek kadına yaklaşır. Öpüşmeye başlarlar. Yavaşça soyunurlar. Pachelbel'in Adagio'su çalmaktadır. Pachelbel'in Adagio'su bittiğinde yavaşça doğrulurlar. Pachelbel'in Adagio'su altı dakika kırkdokuz saniye süren bir şarkıdır.


Adamın biri: Dava'yı bitirdin mi?

Kadının biri: Dava, Kafka'nın bitiremeden öldüğü bir romanı.

Adamın biri: Dalga geçme.

Kadının biri: Bitirdim.

Adamın biri: Neler hissettin?

Kadının biri: Korktum.

Adamın biri: Bir dakika önceki gibi bir korku mu?

Kadının biri: Evet.

Adamın biri: Su getirmemi ister misin?

Kadının biri: İyi olur.

Adamın biri: Bir şeyleri hızlı mı yaşıyoruz?

Kadının ikincisi: Hızlı yaşam olmaz. Biten yaşam hızlandırılamaz.

Adamın ikincisi: Yine de acele ettiğimizi hissetmiyor musun?

Kadının ikincisi: Hissediyorum, ama anlamsızlığını gördükçe önemsemiyorum.

Kadının biri: Yavaş yaşasaydık ne değişirdi?

Adamın üçüncüsü: Belki de zaten yavaş yaşıyoruzdur. Sanki biz duruyoruz, durduğumuz nokta hareket ediyor.

Kadının dördüncüsü: Özdemir Asaf'a öykünmene gerek yok, sevişmemiz bitti artık.

Adamın üçüncüsü: Haklısın, özür dilerim.

Kadının biri: Bir şeyler doğal akışını sürdürüyor, müdahale etmemize gerek yok sanırım.

Adamın dördüncüsü: Hayatıma karşı pısırıklaşıyorum. Bir ısırık alınıp kenara köşeye atılan elmanın rengine benziyorum. Bunlar hep varoluşumun suçu.

Kadının ikincisi: Şimdi ne yapmalıyız?

Adamın ikincisi: Sanırım hazırlanıp işe gitmeliyiz.

Kadının ikincisi: Zaman o kadar ilerledi mi?

Adamın ikincisi: Gitmem gerek.

Kadının hepsi: Görüşmek üzere.

Adamın hepsi: Görüşürüz.


Sokak. Arabalar, insanlar, direkler, canlı renklerle süslenmiş levhaların altında cansız yüzler. Bir otobüste bir kişi. Cinsiyetsiz olması tercih sebebi. Yine de, tercih edilmemiş bir kişi olması, ona bir cinsiyet atayabileceğimizi gösteriyor. Otobüste bir kadın. Ve gerçek insanlar. Onlar, gerçek insanlardır. Diğerleri, yoktur. Herkes onlardır. Gerçek olmayanlar varlıklarını sürdüremezler.

No comments: